Güncel Haberler ;

TeknoBlok'da Ara

23 Temmuz 2009 Perşembe

Google nasıl buluyor; sistem nasıl çalışıyor?

Google küçük bir anahtar kelime yardımıyla ilgili sonuçları nasıl buluyor; diğerlerinden farkı ne?

Google gibi arama motorları nasıl oluyor da aradığımız bilgiyi bir saniyeden kısa bir sürede karşımıza getiriyor? Nasıl çalışıyor hiç merak ettiniz mi?

Arama motorlarının hızlı ve doğru arama sonuçları sunmak için yaptığı üç işlem var. Devamlı interneti tarayarak sayfaları bulmak, okumak ve endeksleyerek arama geldiğinden içinden uygun sonuçları sıraya dizip kullanıcının karşısına getirmek. Üçten fazla mı oldu? Hayır, temelde arama, kıyaslama ve sıralama üçlüsü var, diğerleri ara işlemler.

spider"Spidering" denilen tabir, ağ ve örümcek ilişkisi gibi arama motorunun yuvası olan ağı dolaşıp nerede ne var bilmesi anlamına geliyor. Kısaca interneti taramak diyebiliriz. Bu işi yapan, internet sitelerini okuyarak kaynak kodu analiz eden ve bağlantıları takip eden algoritmalar oldukça özel. Bu sayfaları kaydedip daha sonra detaylı bir şekilde analiz ediyorlar. İnternette bu "Web crawler", "web robot" veya "bot" da denilen programları yazmanın yolu yordamı da var. Ancak işin incelikleri, arama motorlarının kullandığı başarılı sürümlerin sırları saklı.

Hızlı açılış, hızlı endeksleme...

Bir bot internetteki bağlantıları takip ederken diyelim ki bir resme denk geldi. Resmi sitede görmek için farklı boyut seçenekleri var. Bu bot'un gezmesi gereken adres sayısını artırıyor. Birden fazla resim dizilimi, küçük resim boyutu, dosya formatı seçeneği derken bunların varyasyonları sayı olarak katlanarak büyüyor. İnternetin dev gibi, devamlı büyüyen bir yer olduğu düşünülürse, programların bile devamlı dolaşıp içerik hakkında güncel bilgi edinmesinin ne kadar zor olduğu anlaşılır. Google yılmadan donanıma ve yazılıma yatırım yaparak interneti tarama kapasitesini devamlı arttırıyor.

Google rakiplerini hem bu alanda aştı, hem de hepsinden hızlı endeksleme sayesinde hızlı ve doğru sonuçlar sundu. Zaten Google tasarımındaki basitlikten de kazanıyor. Çok hızlı açılan bir sayfa. Sonuçları hızlı olduğu kadar tutarlı çünkü sıralama algoritması çok iyi çalışıyor. İyi çalışmanın ötesinde rakiplerinden farklı ama bu farka daha sonra değineceğiz.

Klasik arama motorları kopyaladıkları nternet sayfalarındaki sözcüklerin bir listesini ve her kelimenin kullanıldığı sayıyı not alarak bir önem tablosu çıkartıyor. Bu sayede program arama sonuçlarında aranan kelimelerden en çok bahseden sonuçları üst sıraya çıkartıyor. Tabii ki bunu böyle ifade edince çok kolay görünüyor. Ama sorun kullanılan her dilde kelimelerin ekli, çekimli hallerinin bulunması. Ekler ve noktalama işaretleri, internet adresleri derken kelimelerin ufak tefek farklı yazılışları onların ayrı kelimeler olarak algılanmasına sebep oluyor. Bunu düzeltmek için kural üzerine kural yazılıyor ve daha mantıklı sonuçlar ortaya konuyor.

Bu yöntemin esas sorunu, yöntemin farkında olan sitelerin kendilerine daha fazla ziyaretçi çekmek için hile yaparak siteleri çok aranan kelimelerle dolduruyor olması. Ancak işte bu Google'a sökmüyor.

Google ve gittikçe basitleşen listeler

Listelenen kelimelerin karşılarına sayılar diziliyor. Endeksteki bu sayılar ise doküman numarası oluyor. Kelime anahtar, o anahtarla aranan karşısındaki dokümanlar oluyor. Her dokümandaki kelimelerin listesinden, kullanım ağırlıklarından bu duruma geldik. Artık liste tersine döndü ve kelimelerin kullanım ağırlığı sıralamaya yansıdı.

Şimdi elde dev bir kelime listesi var, aranan kelimelere buradan bakılıyor ve karşılık gelen doküman numaraları alınarak doküman isimleri, adresleriyle onlara atanmış sayıların olduğu diğer tablodan alınarak arama sonucu olarak kullanıcının karşısına adresler getiriliyor. Kelimelerin karşısına gelen veriler direk doküman numarası olduğu için de bu ana endeks sıkıştırılabiliyor.

Sıkıştırma yöntemi olarak da sayıları depolamak yerine dev bir Bitmap hazırlanıyor. Sayıları yazmak yerine satır ve sütun numarası kelimeyi ve karşılığı olan sayıyı belirtecek yer dolduruluyor veya boş bırakılıyor. Bu sayede büyük miktarda yer kazanılmış oluyor. Çünkü tablodaki çoğu kelimenin karşısında çok fazla doküman yok. Örneğin trilyon sayfayı endeksleyen bir arama motorunda böyle bir resim 130 GB kadar yer tutuyor. Sıkıştırıldığında ise daha az tutuyor ve az evvel söylediğimiz gibi çoğunluğu boş olduğundan sıkıştırılmaya çok müsait.

Bitmap'in sağladığı müthiş kolaylıklar

Dahası bu sıkıştırma metodu birden çok kelime arandığında da kolaylık sağlıyor. Bitmap üzerinde satır ve sütunlarda bu aranan iki veya daha çokkelime ve yer aldıkları belgeler kolaylıkla bulunup aktarılabiliyor. Ortaya sadece aranan sonuçları içeren yeni bir Bitmap çıkıyor.

Google gibi dev bir arama motorunda bitmapler birden çok sunucuya yayılabiliyor. Bunların çok daha fazla sayıda da kopyası tutuluyor. Yine de bu yöntem arama süresini inanılmaz kısaltıyor. Bir kullanıcının evindeki PDF, Office ve e-posta dosyaları için de bu "inverted file" endeksleme metodu kullanıldığında arama süreleri yine çok kısalıyor. Google Desktop da zaten masaüstü için bunu yapıyor.

İnternette yapılan aramalarla ilgili önemli bir nokta da kullanıcıların genellikle sadece ilk sayfadaki sonuçlara bakması. İlk arama sonuçlarına göre kullanıcı aradığına yakın bir sonucu hemen karşısında görmezse aradığı kelimeleri gözlemlerine göre değiştirerek tekrar deniyor. Sabırlı kullanıcılar bile arama sonuçlarının en fazla ilk birkaç sayfasını inceliyor.

Ve esas fark bu kelimede gizli: PageRank

Gelelim Google'ın farkına, Sergey Brin ve Larry Page, Stanford Üniversitesi'ndeyken akademik bir makale yayınlarlar. Türkçe olarak adı "Büyük Ölçekli bir Hipermetin Ağ Arama Motorunun Anatomisi"dir. Burada yeni arama motorlarının prototipini çizmişlerdir.

Arama motorunun ismi Google'dır. Bu Googol'un yanlış okunuşudur. Googol ise 10'un yüzüncü kuvveti demek oluyor. İsmin gizemini de böylede aydınlatmış olduk. Brin ve Page arama sonuçlarını daha iyi hale getirmek için PageRank isimli bir algoritma kullanmaya karar verirler. Bu Larry Page'in ismini taşımaktadır.

PageRank sayfalarını anahtar sözcüklerle doldurarak üst sıralara çıkmak isteyen siteleri çok şaşırtmıştı. Google bu algoritma sayesinde gerekten işe yarar sonuçları büyük bir tutarlılıkla kullanıcıların karşısına getiriyordu. Aslında hala da getiriyor. Peki bu PageRank'ın sırrı nedir?

PageRank sitelerin bağlantılarını inceleyerek önem sırasına dizen bir sistem. Çok fazla bağlantı alan, kaynak olarak gösterilen bir sitenin PageRank'ı haliyle yüksek oluyor. O site bir kaynak olarak üst sıralara taşınıyor. Önemli siteler de başka sitelere bağlantı verdiklerinde onları daha önemli hale getiriyorlar. Sonuç itibariyle içeriğinden en çok yararlanılan siteler üst sıraları kapıyor. Kullanıcılar da aradıklarını rahatlıkla ve esas kaynağından bulabiliyorlar. Her zaman kusursuz çalışmasa da şimdiye kadar geliştirilmiş en etkili yöntem bu.

Google 10, Wikipedia 9...

Bunu biraz daha anlatmak gerekirse bir sayfaya atanan PageRank aslında sadece önem sırası değil. Belli sayfaları gezen bir kullanıcının, bir sonraki adımında o sayfayı ziyaret etme ihtimali de işin içinde. Bu alaka bağları ortaya gerçekçi sonuçlar koyuyor.

Google'ın ticari sırrı olan bir formül PageRank'ı 0 ila 10 arasında belirliyor. PageRank'ı 0 olanlar henüz pek kaynak gösterilmemiş yeni siteler. 10 olan ise şimdilik sadece Google var. Wikipedia, Twitter ve Yahoo! gibi bilgi kaynakları PageRank 9'a sahipler. Facebook 8'de kalıyor. Sonuçta önem ve kalite sırası sayesinde kullanıcılar ihtiyaçlarına kolayca ulaşabiliyor.

Nicelik yerine niteliğe önem veren bir sistem olan PageRank, sayfaların önem ve yaygınlık ağırlığını ölçerek çalışıyor. İşte bu sayede Google başarılı oluyor, bugün bu buluş sayesinde Microsoft'a rakip oluyor. Arama motoru olarak yüzde 65'lik dilimi elinde bulunduran Google elbette sadece bu algoritmayla işi götürmüyor. Google'ın sunucu çiftlikleri, bu işe ayırdığı para ve zaman da inanılmaz ölçülerde. Bu sayede çok daha iyi bir algoritma geliştirilmedikçe, yeni bir arama motorunun arkasında Microsoft gibi bir sermaye ve güç olmadıkça Google'a rakip olması çok zor. Sihirli formül şimdilik çok iyi çalışıyor ve artık siz de nasıl çalıştığını biliyorsunuz.

Facebook'tan ciddi adım!

Facebook çalınan hesaplara önlem alıyor!

Çalınan kullanıcı hesaplarına karşı nihayet ciddi bir adım atıldı: İşte Facebook'un son yeniliği.


Facebook son zamanlarda artan istenmeyen mesajlar, yani spam'lerle boğuşuyor. Facebook yetkililerin incelemeleri sonucunda bu istenmeyen toplu mesajların büyük oranda hack'lenerek ele geçirilen hesaplar üzerinden gerçekleştiğini tespit etti. Eğer siz de sonu gelmeyen toplu mesajlara maruz kalıyorsanız veya hesabınızın böyle bir amaç için gizlice kullanıldığından şüphe ediyorsanız, Facebook'un bu konuda bir önlem geliştirdiğini duymak hoşunuza gidecektir.

Facebook'un geliştirdiği önlem bir çeşit doğrulama prosedürüne sahip. Facebook herhangi bir hesabın başkalarının eline geçtiğinden şüphelenecek olursa, o kullanıcının e-posta adresine özel bir bağlantı gönderecek ve bu bağlantı üzerinden kişinin doğrulaması yapılana kadar hesabı geçici olarak kapatacak.

Her ne kadar bu yöntem faydalı görünse de, ilk akla gelen yemleme yöntemi ile kullanıcılara benzer mesajlar gönderecek art niyetli kişilerin ortaya çıkma ihtimalini arttırıyor olması.

Böyle komedi görülmedi!


Garip bir şikâyet: Apple mafya için mi çalışıyor?

Apple, FBI, araba tamircisi ve İtalyan mafyası; tarihin en absürt davasında sanık sandalyesinde.


Beverly Hills'ten Gregory McKenna şu sıralar ABD'de BT branşıyla ilgili açılabilecek en absürt davalardan birine sebep oldu: Davacı, Apple'ın İtalyan mafyasıyla gizlice anlaşıp iPod'lara yerleştirilen ufak bir alıcıyla insanların bilinç altına ABD mafya örgütü Cosa Nostra'yla ilgili gizli mesajlar gönderdiğini iddia ediyor.

Davacı Gregory McKenna 124 sayfalık bir şikayet dosyası oluşturdu. Dosyada yazdığına göre İtalyan Mafya'sı onu Missouri'deki Velvet isimli bir gece kulübünde ölümle tehdit etmişti. McKenna bu "gölge mafyayla" çalışmayı reddetti; çünkü örgüt, mankenleri bazı cinsel eylemler gerçekleştirmeye mecbur tutuyordu.

Mckenna'ya reddedemeyeceği bir teklif yapan Mafya eğer Bossmodels'de mankenlik yapmazsa onu öldüreceklerini söylemiş. Birkaç hafta sonra Mafya evine uğrayınca polise şikayette bulunmuş. FBI'a da başvuran McKenna'ya polise gitmesi söylenmiş. Ancak daha işin ilginç kısmına yeni geliyoruz.

Mafya evine, iş yerine, aracına, kiliseye yerleştirdikleri yasadışı iletişim cihazlarıyla tacizde bulunmaya başlamış. A-1 Özel Dedektiflik şirketinden bir dedektif kiralayan McKenna evini aratmış.

Asıl komedi bundan sonra başlıyor...

Ve tüm saçma iddialar bundan sonra başlıyor...


Arabasından gelen seslerden araba tamircisinin de işin içinde olduğunu anlamış. Daha sonra bir dinleme cihazı detektörü alarak şüphelerinin doğru olduğunu anlamış. Peki Apple'a nereden bulaşmış?

eBay'den aldığı iPod Shuffle'ın kendisini tehdit etmek için özel olarak üretildiğini fark ettiğinde! İfadelere göre iPod'larda şarkı oynatılırken arka planda sessizce "I'm going to kill him" (onu öldüreceğim) gibi tehditler savruluyormuş. Sonra işin içine iPod Mini, iBook G4, PowerBook G4 ve aracındaki dahası annesinin aracındaki ses sistemlerinin de kendisine karşı komplo içerisinde yer aldığını anlamış.

Bu deli saçması öyküyle dava açan adam her davalıdan 1 milyon dolar tazminat istiyor. Öyküsü büyük olasılıkla akıl hastanesinde son bulacak.

Apple Her Gün 57.000 iPhone Satıyor

Satış ve Kar Raporlarında Büyük Artış Dikkat Çekiyor

Her Dakika yüzlerce iPhone Satan Apple’da yüzler gülmeye başladı. Noel çeyreğinden sonra en karlı satışlar bugünlerde gerçekleşiyor.

Donanım ve yazılım devi Apple 2009 yılı 3. çeyreğinde 5 Milyar Dolar ve satış üzerinden 750 Milyon Dolar Kar Yaptığı belirtildi.

İyi İş

"Biz her zaman en yenilikçi ürünler yapıyoruz ve bunları alacak müşterilerimiz vardır" diyen Apple'ın CEO'su Steve Jobs Karın geçen seneye göre %14 arttığını söyledi.
Apple'ın CFO su olan Peter Oppenheimer "Şu anda başka bir iPhone 3G S'e gelen güçlü talebi karşılamaya çalışıyoruz" sözleri her şeyi açıklıyor aslında...

Sapıklar dikkat, teknoloji her yerde

Bursa'da bir kişi asansörde boş damacanayla mastürbasyon yaparken yakalandı.


Bursa'nın Nilüfer İlçesi’nde “Bu kadarına da pes artık” dedirten bir olay yaşandı. İlçedeki bir sitenin yönetimi, sitenin güvenlik kameralarında ve bilgisayar sisteminde arıza olunca durumu sistemi kuran firmaya bildirdi.

Firma yöneticileri, arızayı gidermek için bilgisayarlı sistemi ve güvenlik kamerası kayıtlarını incelemeye aldı. Arızayı belirlemeye çalışan firma, kısa süren çalışma sonunda duyanları şaşkına çeviren bambaşka bir olayı gün yüzüne çıkardı. Bilgisayar firması yetkilileri, sitenin 10’ar katlı bloklarından birinin asansöründe, binaya su getiren firmada çalışan 27 yaşındaki su dağıtıcısı Naci K.’nin yaklaşık 1 dakika boyunca boş damacanayla mastürbasyon yaptığını gördü.

Bilgisayar teknikerleri, kayıtları daha da dikkatle incelediklerinde aynı kişinin aynı gün içinde iki kez su getirdiğini; boş damacanayla mastürbasyon yaptığını tespit etti. Firma yetkilileri, durumu hemen site yönetimine bildirdi.

‘ÇEŞMEDEN İÇİYORUM’

Site yönetimi durumu örtbas etmeye çalışsa da site sakinlerinden inşaat teknikeri T.K. güvenlik kamerası görüntüleriyle karakola başvurdu. Yaşanan olayı seyrettiğinden beri şehir şebekesinden su içtiğini söyleyen T.K. Naci K.’den şikâyetçi oldu. İşten çıkarılan Naci K., çıkarıldığı savcılıktan tutuksuz yargılanmak üzere salıverildi. Olayın ardından sitenin içindeki duvarlara ise, su dağıtıcısının çalıştığı firmadan “Bazı nedenlerle” su alınmaması gerektiği yönünde uyarı yazıları asıldı.

Bilim dünyasını hayrete düşüren olay!

Almanya'da bilimadamlarını şaşkına çeviren bir olay yaşandı. Beyninin yarısı gelişmemiş olarak dünyaya gelen 10 yaşındaki Alman kız sadece tek gözüyle, iki gözü varmış gibi görebiliyor...

Adı açıklanmayan küçük kız, sadece tek gözünü kullanmasına rağmen, sağlıklı insanlar gibi iki gözün sağladığı görme yetisine sahip.

Dünyada bir eşine daha rastlanmamış olan vakada, küçük kızın henüz anne rahmindeyken beyninin sağ lobunun gelişmemiş olduğu belirtiliyor. Normalde beyninin yarısı alınan diğer hastalarda -sözgelimi ağır sara hastalığının tedavisinde - her iki gözde de görme kaybı olduğu kaydediliyor.

Uzmanlar, Fonksiyonel Manyetik Rezonans Görüntüleme'yi (fMRI) kullanarak kızın beyninin, sağ ve sol görme alanlarından lında sanki sağ lob varmış gibi nasıl bilgi alabildiğini araştırdı.

Normal koşullarda sol ve sağ görme alanlarının, beynin karşılıklı taraflarınca yönlendirildiğini ve planlandığını belirten uzlanlar, Alman kızın beyin taramalarında normalde sağ loba gitmesi gereken retina sinirlerinin beynin sol tarafına yönlendiğinin görüldüğünü açıkladı.

Dr. Lars Muckli, "Araştırma, sıra, görme haritaları oluşturmak üzere kendini organize etme mekanizmalarına geldiğinde beynin şaşırtıcı bir şekilde ne kadar esnek olabildiğini gösteriyor" diye konuştu.

Küçük kızın, beyninin sağ lobunun gelişmemiş olduğu, üç yaşındayken sol tarafındaki istemsiz kasılmalar nedeniyle MR çekilmesi sonucu ortaya çıkmış.

Almanya'daki Max Planck Enstitüsü Beyin Araştırmaları Merkezi'nden Dr. Muckli'nin mucizenin nasıl gerçekleşebildiğini anlatan çalışması, ABD'de de yayınlandı.

Google Docs ve Zoho’nun yeni rakibi belli


Microsoft’un Office 2010 sürümüyle ilgili ekran görüntüleri yayınlamış ve teknik deneme sürümünün internette sızdığından bahsetmiştik. Bugün yapılan tanıtımla hem Office 2010 hem de web tabanlı ofis ile mobil ofis tanıtıldı. Google Docs ve Zoho’nun yeni rakibi belli.

Microsoft, yeni ofis yazılımları ve web servisleriyle ilgili videolar (izlemesi sıkıcı) yayınladı, bu videolara sorunsuz erişim için Long Zheng’in blog sayfasını kullanabilirsiniz.

Office 2010 Web Uygulamaları

Word, Powerpoint ve Excel ile birlikte OneNote yazılımını tarayıcı üzerinde kullanmayı sağlayan yeni servis PC ya da Mac üzerinde çalışabilecek. Firefox, Safari ve Internet Explorer (elbette) desteklenen tarayıcılar. Yeni uygulamadan bazı görüntüler




Güneş Tutulması Depremi Tetikler mi

Güneş Tutuldu ve Tartışma Başladı..

21'inci yüzyılın en uzun güneş tutulması, bu sabaha karşı dünyanın en kalabalık iki ülkesi Çin ve Hindistan'ı karanlığa boğdu. Türkiye saati ile 03.53'te başlayan güneş tutulması tam 6 dakika 39 saniye sürdü. Hindistan'ın batısındaki Gucarat eyaletinde güneşin doğuşundan kısa bir süre sonra başlayan tutulma, 15 bin kilometre uzunluğunda, 200 kilometre eninde bir koridor halinde; Hindistan, Nepal, Bhutan, Bangladeş, Myanmar, Çin ve Japon Ryukyu adalarına yayıldı. Asrın 6'ncı güneş tutulması Uzakdoğu turizmi ve ticaretini de canlandırdı. Tutulmayı yaklaşık iki milyar kişi izledi. Güneş tutulmasının en iyi izlendiği yer olan Şanghay Heykeltıraş Parkı'na binlerce kişi akın etti. Tutulmaya özel basılan tişört ve gözlükler de çok sayıda alıcı buldu. Uzmanlara göre güneş tutulmasının rekor süresi, 2132 yılına kadar kırılamayacak.

ABD'de 'etobur' robot asker korkusu

ABD'de geliştirilen bir robotun ot ve ağaçlarla başlayıp savaş alanında cesetleri yediği söylentisi ortalığı karıştırdı. 'Terminatör' ve 'Galactika'yı akıllarına getiren Amerikalılar feryat edince, şirket, 'Merak etmeyin yemez, menüde yok' dedi.

ABD ve İsrail orduları askeri robotları devreye sokmaya yönelirken, Pentagon için geliştirilen robot türlerinden birinin yoluna çıkan her şeyi yiyip yutmak; otlar, ağaçlar ve hatta cesetleri gövdeye indirmek suretiyle çalıştığı söylentisi ortalığı karıştırdı. Amerikan kamuoyu ‘Terminatör’, ‘Galactica’ gibi film ve dizilerin sürekli etkisi altındayken, Amerikan basınında Energetically Autonomous Tactical Robot (Enerjisi Özerk Taktik Robot), kısaca EATR’yi ‘ceset yiyici’ ve ‘tüyler ürpertici’ diye niteleyen manşetler çıktı. Bunun üzerine üretici firmalar EATR’nin insan ya da hayvan etiyle beslenmediği, vejateryen olduğuna dair ikna kampanyası başlatmak zorunda kaldı. Cyclone Power Technologies Başkanı Harry Schoell, EATR’nin biyokütle motorunun organik maddeyle çalıştığını, ama bunun asker cesetleriyle beslendiği anlamına gelmediğini söyledi. “Kamuoyunun gelecekte robotların insan nüfusuyla besleneceğine dair endişelerini anlıyoruz, ama bunun bizim görevimizle ilgisi yok” diyen Schoell, “Amacımız motorlarımızın çok sayıda yenilenebilir bitkiden yeşil enerji yarattığını göstermek. Yeryüzüne dost enerji çözümlerinin ticari açıdan çok geniş uygulama alanları var” açıklamasını getirdi.

Şimdilik odunla besleniyor!
İlk kez 2003’te ortaya atılan projeye, internetin ilk gelişiminde de önemli rol oynamış ABD ordusuna bağlı İlerlemiş Savunma Araştırma Projeleri Ajansı (DARPA) para sağlıyor. Deneme aşamasına geçen EATR’nin aylarca tek başına işlevlerini sürdürebilecek kendine yeter bir robot olması amaçlanırken, ilk versiyonların dal, odun yongası gibi bitkisel temelli maddeleri motorunda yakarak kendi enerjisini ürettiği belirtiliyor. Gerekirse petrol ürünleri ya da güneş enerjisi de kullanması gündemde. Mucitlerinden biri olan Robotic Technology Inc’den (RTI) Dr. Robert Finkelstein, EATR’nin sindirilen malzemenin hayvan, bitki ya da maden olup olmadığını ayırt edebildiğini söyleyerek “Menüde yoksa, yemez” dedi. Ancak vejateryen menü Amerikalıları teskine yetmeyince, cesetleri enerji kaynağı olarak kullanan robot yaratmanın yasadışılığından ötürü söz konusu olamayacağına dair açıklama yapıldı: “Ölülere saygısızlık, Cenevre Sözleşmelerinin 15. maddesine göre savaş suçudur, kesinlikle onaylanamaz.” Böylece Amerikalıların Cenevre Sözleşmelerine özen göstermek için bir sebepleri oldu! (Guardian)

22 Temmuz 2009 Çarşamba

3G teknolojisi ile ilgili tüm cevaplar

Telefonumun 3G'li olduğunu nasıl anlarım, nasıl görüntülü konuşacağım, faturam artacak mı? İşte tüm bu soruların yanıtı;

Türkiye’de üçüncü nesil (3G) teknoloji 9 gün sonra kullanılmaya başlayacak. Hızlı ve görüntülü iletişim olarak bilinen bu teknoloji, Turkcell, Vodafone ve Avea’dan hizmet alan cep telefonu kullanıcıları için yeni bir dönemin kapılarını aralayacak. 3G destekli telefonu bulunan aboneler birkaç saniyelik işlemin ardından 3G’ye geçebilecek.

Telefonları 3G’yi desteklemeyen abonelerin, bu teknolojiye uyumlu yeni telefon almaları gerekecek. Beş yıldan bu yana dünyanın birçok bölgesinde bu teknoloji kullanılıyor.

3G’yi destekleyen telefonlar Türkiye’de de son yıllarda satıldı. Bazı tahminlere göre 4 milyonu aşkın telefon 3G’li. Dolayısıyla bunların yeni telefon almasına gerek yok.

Türkiye, teknolojinin hızlı gelişimiyle, hızda 3G’yi sekize katlayan 3.5G teknolojisiyle yola çıkacak. Böylece 3G şebekesinin ulaştığı hız kapasitesinin 8 katına ulaşılacak. Kullanıcılar 3G şebeke sayesinde şu an GSM’deki bağlantı hızından 40 kat daha hızlı internete bağlanacak. 3G şebekesiyle 2 Mbit, 3.5G’yle de 14 MBit veri hızına ulaşılabiliyor.

Telefonumun 3G’li olduğunu nasıl anlarım?

Kullandığınız cep telefonu modelinin teknik özelliklerinde “3G”, “WCDMA” veya “UMTS” ifadelerinden herhangi birinin yazılı olup, olmadığını kontrol etmeniz gerekiyor. Bu kelimeler telefonun üçüncü nesil şebekeyi desteklediğini gösteriyor. Telefonda “şebeke” bölümüne girerek veya internette (Google, Yahoo, v.s) telefonun özelliklerini arayarak bu bilgiye ulaşabilirsiniz.

3G’ye nasıl geçerim, ne yapmalıyım?

Üçüncü nesil şebeke teknolojisine geçiş işlemi SMS göndermek kadar basit. Telefonunuz 3G uyumlu ise 30 Temmuz’dan itibaren ilgili operatöre SMS veya çağrı merkezi yoluyla ulaşarak bu teknolojiyi kullanmaya başlayabilirsiniz. Turkcell ve Avea SMS yoluyla ön kayıt toplamaya başladı.

Faturamda bir değişiklik olacak mı?

Mobil data (veri) kullanımına bağlı olarak faturaya ek ücret yansıtılabilir. Operatörler 3G’li mobil internet fiyatlarını 8 gün sonra açıklayacak. Konuşmada dakika fiyatları aynı kalacak. Görüntülü iletişim için ekstra bir ücret alınması beklenmiyor. Turkcell, Vodafone ve Avea abonelerinin 3G üzerinden görüntülü iletişim kurması için ilgili operatörlerin ara bağlantı sözleşmesini imzalaması gerekiyor.
Kontörlü hat 3G’ye geçebilir mi?

Evet. Faturalı veya ön ödemeli hat kullanıcıları bu teknolojiyi kullanabiliyor. 3G üzerinden internet bağlantısı yapıldığında bunun karşılığı faturasız hatlardan kontör olarak alınacak.

Görüntülü görüşme için ne gerekli?

3G servisinin kullanıcılar için en önemli avantajlarından biri de, karşılıklı olarak görüntülü iletişim yapılabiliyor olması. Bu sayede çift kameralı cep telefonlarıyla görüntülü iletişim yapılacak.

Görüşmenin yapıldığı her iki tarafta da çift kameralı model olmalı. Ayrıca iki tarafın da 3G’ye geçiş yapması gerekiyor.

3G destekli olan ama tek kamerası bulanan modeller sadece hızlı internet erişiminde bu teknolojiyi kullanabilecek.

3G teknolojisi ne işe yarayacak?

- İnternet alanında ‘dial-up’ bağlantıdan ADSL bağlantısına geçişin bir benzeri cep telefonlarında görülecek, GSM şebekesinden 3G şebekeye geçişte de hem kapasite hem de hız alanında önemli gelişmeler yaşanacak.
- Cep telefonlarından online müzik yükleme yaygınlaşacak, mobil TV sayesinde yüksek kalitede canlı televizyon yayınları izlenecek, kişiye özel televizyon program yayıncılığı başlayacak.
- İşadamları video konferans uygulamalarını her an her yerde yüksek kalitede cep telefonları üzerinden yapabilecek. Ayrıca iş dünyasında sağlık, eğitim ve güvenlik alanında yeni çözümler devreye girecek.
- Özellikle gençler, cep telefonu üzerinden karşılıklı online oyun oynayabilecekler.
- Taşınabilir bilgisayarlardan (laptop) 3G bağlantısıyla hızlı internete bağlanılabilecek.

4 dakikalık video, 3 saniyede cep’te

Şu anki testlerde 10 MB’lık bir dosyayı 14 saniyede cep telefonu aracılığıyla HSPA şebekesi üzerinden yüklemek mümkün oluyor. Ayrıca 2 MB’lık bir dosyanın farklı şebekelerdeki yükleme hızlarına bakıldığında HSPA şebekesinde şu an kullanılan GPRS’in 133 kat hızına çıkılabildiği görülüyor.

Konuşma tarafında bir yenilik yok!

3G’nin “ses” bir başka ifadeyle “konuşma’ tarafında getirdiği herhangi bir yenilik veya değişiklik yok.

3G basit anlatımıyla, cep telefonundan “hızlı internet erişimi”ni ifade ediyor.
ADSL’e rakip olan bu teknoloji cep şebekesinin kullanıldığı her yerde abonenin internete hızlı erişimini sağlıyor.

3G, bataryaya aşırı yükleniyor

Üçüncü nesil telefonların başlangıçta en önemli dezavantajı olan “ağırlık sorunu” günümüzde çözülmüş durumda. Üreticiler 3G’de de ‘en ince’ ve ‘en hafif’ ürünlerini art arda piyasaya çıkarıyor. Şimdiki sorun ise batarya tarafı. Mobil internet erişimi sırasında bataryaya aşırı yüklenme oluyor. Bu yüzden dolu bir bataryayla ulaşılan kullanım süreleri 3G’yle daha da aşağı çekilecek.

2009’da en çok satan 3G cep’ler

Nokia
6500 Slide, 5800 Xpress, N73, 6600 Slide, E71,
3120 Classic, 6220 Classic, N79, 5610 Xpress, 6210 Navigator, N85, N95 (N95 8GB)

Samsung L700, U900 Soul, L760,
L770, U800 Soul B, Omnia 16GB, I560

Apple
iPhone 3G

Blackberry
Bold 9000

SonyEricsson
W910i, T700

Tavsiye siteler

Playalike.com beta yayınına başladı. Herhangi bir ticari amaçla hayata geçirilmediği söylenen girişim, şirketin ödüllü sosyal tavsiye çözümünün bir demosu olarak planlanmış.

Beta aşamasında Playalike.com’u denemek isterseniz kullanıcı adı “beta” ve şifre “test” olarak giriş yapabilirsiniz.Servisin altyapısında çalışan tavsiye motoru ile ilgili çok detaylı bir inceleme yapma şansımız henüz olmadı, ancak Playalike.com ilk denememizde tatmin edici sonuçlar sağladı diyebilirim.

İlk olarak beğendiğiniz bir sanatçı, grup ya da şarkının aramasını yaparak başladığınız serviste daha sonra tercihinize göre şarkıların videoları yayınlanıyor. Pandora‘nın YouTube videosu göstereni ya da Fizynin tavsiye yapanı gibi tanımlayabileceğimiz uygulama şarkı kataloglarını Last.fmden sağlamış.

Bir örnek olarak yaptığımız “Coldplay” aramasına önce grubun şarkıları geldi, seçtiğimiz “In My Place” şarkısını çok beğendiğimiz için sıradaki tavsiye “Oasis”‘den “Don’t Look Back in Anger” oldu. Açıkcası tarz olarak benzer ve hoşuma giden bir seçim olduğunu söyleyebilirim.

İlginizi çekeceğini düşündüğümüz Playalike.com’un bugünlerde son derece trend bir konu olan tavsiye ve karar motorları kapsamında global arenada ses getirebilme olasılığını yüksek görüyoruz.

80 öğrenciyi bilim merkezlerinde konuk edecek

AB, 80 öğrenciyi bilim merkezlerinde konuk edecek.

Avrupa araştırma laboratuvarları, dünya çapındaki 80 iletişim fakültesi öğrencilerine kapılarını açarak bilim ve toplum arasındaki iletişim bağlarını güçlendirmek için kolları sıvıyor.

Avrupa Birliği (AB) tarafından desteklenen RELATE Projesi ile 80 öğrenci Avrupa'nın en önemli araştırma merkezlerinde 5 gün boyunca konuk edilerek araştırma projeleri ve en son bilimsel gelişmeleri bilim adamları ile beraber değerlendirecek. İtalya, İsviçre, Belçika ve Türkiye'nin ortak katılımlarıyla gerçekleştirilen projede karşılıklı öğrenci değişimi yapılacak.

Projede, geleceğin gazetecilerinin, bilimin elçisi olan araştırmacılarla bağlantısını güçlendirmek ve bilim yazarı olma yolunda bir adım atmalarının sağlanması amaçlanıyor. 2009 yılının Kasım ayından itibaren başlayacak eğitimlerde öğrenciler, İtalya, İsviçre, Belçika ve Türkiye'deki üniversiteler, araştırma merkezleri ve diğer ilgili kuruluşlarda düzenlenecek eğitime katılacak. Nanoteknoloji, biyoteknoloji, biyoloji, kimya, fizik, uzay gibi alanlarında Avrupa'nın en önemli bilim merkezlerinde ağırlanacak olan öğrenciler, buralarda bilim insanları ile röportaj yapma, araştırma projeleri ve en son bilimsel gelişmeleri bilim insanlarıyla değerlendirme fırsatını yakalayacak. Katılımcıların yazdıkları laboratuvar deneyimleri ve ortaya çıkaracakları film, makale ve yazılarına profesyonel danışma hizmeti sağlanacak ve yazıların gazete, dergi, TV veya radyo kaynakları aracılığıyla yayınlanmasına yardımcı olunacak.

Başvurular, 31 Ağustos 2009'a kadar AB bilgi büroları ve internet üzerinden yapılacak. Programa iletişim fakültelerinde lisans ve yüksek lisans düzeyinde eğitim alan ve iyi derecede İngilizce bilen (yazma ve konuşma) öğrenciler başvurabilecek.

Facebook Myspace’ı yakaladı

CNET’in yayınladığı rapor ve resmi sitede yer alan bilgiye göre Facebook tekil ziyaretçi ve üyede Myspace’i yakaladı. Kurucu Mark Zuckerberg ise ulaşılan aktif kullanıcı sayısını beğenmedi.

Facebook, resim rakama göre 250 milyon aktif kullanıcıya ulaşmış durumda. Sitede yapılan açıklamada Mark Zuckerberg bu rakamın etkileyici bir rakam olmadığını, sadece şu ana kadar ulaşılan sayıyı ve dünyanın her yerindeki milyarca insana ulaşmaya ne kadar uzak olduklarına işaret ettiğini belirtti. Facebook’u geliştirmeye ve daha fazla insana ulaşmaya devam edeceklerini ekledi.

1 Yılda Neler Oldu

Yaklaşık 1 yıl önce Facebook 100 milyon kullanıcıya ulaşmıştı. Ocak ayındaysa 150 milyon kullanıcıya ulaşmıştı. Bundan 3 ay önceyse 200 milyon kullanıcıya ulaştı. Geçen ay içerisindeyse 250 milyona ulaşarak Myspace’i yakaladı.

Facebook’un bu kadar hızlı büyümesindeki etkenlerde birisi de farklı dillerde destek vermesidir.

3G tarifeleri belirlendi

Aboneler 3G'de ucuza konuşacak.

Görüntülü konuşma ve cepten hızlı internet imkanı tanıyan 3. Generation (3G) görüşme tarifeleri belirlendi.

30 Temmuz 2009 tarihinden itibaren görüntülü konuşma için aboneler dakikası 7,75 kuruş ödeyecek. Buna göre Turkcell, Avea ve Vodafone müşterilerinden mevcut 2G'deki görüşmeyle hemen hemen aynı ücreti alacak. Bilgi Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkanı Tayfun Acarer (BTK) abonelerin ucuza görüntülü konuşacağını açıkladı.

BTK Başkanı Acarer, 8 gün sonra hayatımıza girecek 3G ile ilgili CİHAN'a önemli açıklamalarda bulundu. 3G tarifelerin de bir farklılık olmadığına işaret eden Acarer, abonelerin indirdiği datanın artışına göre faturaların yükseleceğini vurguladı. Birim maliyetin mevcut sesli görüşmelerle aynı olacağına dikkat çeken Acarer, "Eskiden bir film müzik indirmek eziyetti. İnsanlar o yüzden indirmiyordu. İnternet hızlanacağı için banka hesaplarına girilecek, diziye seyretme imkanı oluyor. Bütün bu kullanımlar ödenecek parayı arttıracak." diye konuştu.

BİR YILDA 4 MİLYON 3G ABONESİ

Operatörlerin belirleyeceği fiyatlara tavan fiyat koyduklarını dile getiren Acarer, açıklanan operatör tarifelerinin mevcut 2G ile görüştürme kısmıyla aynı olduğun dile getirdi. "2G ile 3G'nin görüşme bedelleri arasında ciddi fark olmayacak. Hemen hemen fark olmayacak." diyen Acarer, Türkiye'deki 3G abonesi sayısının dünya ortalamasının üzerinde olacağını vurguladı. Şu anda operatörlerin 28.8 megabitlik hızı buldukları yönünde açıklamalar yaptıklarını söyleyen Acarer, "3G'de çığ etkisi başladı. İlk bir yıl 67,5 milyon abonenin yüzde 5'i 3G kullanıcısı olur. Yeter ki cep telefonları 3G'yi desteklesin." dedi.

YERLİ 3G CEP TELEFONLARI YAKINDA PİYASADA

8 gün sonra cep telefonu sektörünün baştan sona değişeceğini dile getiren Başkan Acarer, 3G uyumlu cep telefonlarının Türkiye'de üretildiği müjdesini verdi. Konsorsiyumlar aracılığıyla 3G'ye imkan tanıyan cihazların Türkiye'de yapıldığını kaydeden Acarer, "Ulaştırma Bakanımız çok sıkı takip ediyor. Destekliyor. Üretim bitti test aşamasındalar. Çok yakında piyasaya verilecek." dedi. Modeli şekli ithal telefon kadar olmasa da vatandaşın bu ürünleri alarak desteklemesi gerektiğine işaret eden Acarer, 3G uyumlu cihazların Türkiye'de üretilmesinin birlerce gencin iş sahibi olması anlamına geldiğini ifade etti. Üretimi konsorsiyumun yaptığını dile getiren Acarer, "Birkaç firma bir araya geldi; üretimi ayrı bir yerde yapıyorlar tasarım başka yerde, entegrasyonu başka yerde. Deneniyor şu anda." diye konuştu.

Faceturks-Yeni Türk Bayraklı Facebook Sitesi

TEKNOBLOK İLAN ;
Türkiyenin
Yeni Türk Bayraklı Facebook Sitesi http://www.faceturks.com/ Özellikler: -Grup -Chat -Fotograf -Blog -Etkinlikler -Anket -Bağlantı(çok yakında) .:Facebook olan bir çok özellik ve daha bir çok özellik:. Hergün 1000 yakın ziyaretçi Web Sitemiz Bekleriz.....

http://www.faceturks.com/

Bedava: Yetişen indirir!

Corel: Paint Shop Pro X'i ücretsiz indirin...

Acele edin: Dünya'nın en popüler yazılımlarından biri, geçici olarak bedava... bağlantı burada.


Corel, resim düzenleme programı "Corel Paint Shop Pro X"in bazı özellikleri kırpılmış tam sürümünü ücretsiz olarak indirmeye sunuyor. Fakat Corel'e göre bu fırsat tüm kullanıcılara sunulmayacak.

Corel'in açıklamasına göre sadece ortak firma Lexar'ın kullanıcıları ürüne erişebiliyor. Ama belli bir linke girildiğinde tüm kullanıcılar download sayfasına erişebiliyor. Lexar kullanıcısı olduğunuzu belirten bilgiler vermenize gerek kalmıyor.

Corel sistemdeki bu açığı en kısa zamanda kapatacağını ve linki kullanılmaz hale getireceğini duyurdu. O ana kadar özellikleri kırpılmış sürümü bu linkten ücretsiz olarak indirebilirsiniz.

Not: Linke tıkladığınızda karşınıza çıkan sayfada istediğiniz dili seçip isim, soyadı ve mail adresi kısımlarını doldurun ve indirme tuşuna basın.

Ses dalgalarını çökerterek kurtuluyorlar

Bazı kelebeklerin, yarasaların sonar sistemini karıştırdığı ve bu sayede avlanmaktan kurtulduğu ortaya çıktı.

ABD'deki Wake Forest Üniversitesi'nden William Conner ve Jesse Barber'ın yaptığı araştırma, bazı kelebeklerin yaydığı ses dalgalarının yarasaların ses dalgaları yardımıyla yer belirleme ve mesafe ölçmede kullandığı sistemle karıştığını ve sistemi çökertebildiğini gösterdi.

Yarasalardan kaçmak için bazı kelebeklerin gece zehirli olduklarını gösterdiklerini ve bunu yapmak için karınlarının altından çok yüksek titreşimli ses dalgaları yaydıkları sonucuna daha önce varan bilim adamları, zehirli olmayan ve saklanmaya çalışan kelebeklerinse zehirli olanların seslerini taklit ettiklerini, bu teknikle ses dalgalarının birbirine karıştığını gördü.

Conner ve Barber, meslektaşları Aaron Corcoran ile büyük kahverengi yarasaların (Eptesicus fuscus), ses dalgaları yaydığı bilinen Bertholdia trigona türü kelebekleri yakalama becerisini ölçtü.

Yüksek titreşimli ses dalgalarını ölçebilen mikrofon ve yüksek hızlı kamera yardımıyla araştırmacılar, kelebeğin ince bir iple yukarıdan asıldığı bir bölmede yarasaların nasıl uçtuğunu inceledi. Alınan sonuçları ses dalgası yayabilen ve yayamayan zehirsiz kelebekler ile ses dalgası yaymalarını sağlayan karınlarının alt bölgesindeki bölümün alındığı Bertholdia trigonaların sonuçlarıyla karşılaştıran bilim adamları, ses dalgası yayamayan kelebeklerin yarasalara daha fazla av olduğunu belirledi.

Yarasayla karşılaştıklarında kelebeklerin zehirlenme tehlikesine karşı düşmanını uyarmak için ses dalgası yaymadığını gören araştırmacılar, kelebeklerin yaydığı ses dalgalarının yarasanın sonar sistemiyle karıştığını ve sistemin çöktüğünü, neredeyse 3 durumdan birinde, yarasanın avına yaklaştığında tereddüt ettiğini belirttiler.

Araştırma Science dergisinde ve Fransız Le Nouvel Observateur dergisinin internet sitesinde yer alıyor.

Nokia'dan özel satış


Nokia’nın ABD’de AT&T abonelerine özel olarak sunduğu Surge isimli QWERTY klavyeli akıllı telefonu başlangıçta fazla önemsememiştik.

Ancak bu telefonun Avrupa’da Nokia 6760 Slide adıyla sunulacağını öğrenince işler değişti. 6760 Slide’ın 2009′un üçüncü çeyreğinde, yani 1-2 ay içerisinde Avrupa’da satışa çıkması bekleniyor. Surge’de bulunan özellikler korunurken kameranın çözünürlüğü 2 megapikselden 3.2 megapiksele çıkarılacak.

6760 Slide’ın diğer özellikleri arasında 2.4 inç’lik QVGA LCD ekran, 8 GB’a kadar microSD kart desteği (2 GB’lık kart kutuda bulunuyor), A-GPS ve 3D yeryüzü şekilleri destekli Nokia Maps uygulaması bulunuyor. 3G bağlantısı, Exchange e-posta desteği, Facebook, Twitter ve MySpace entegrasyonu sayesinde sürekli çevrimiçi kalmak da mümkün olacak gibi. Bataryası beş saatlik konuşma ve 500 saatlik bekleme süresi sunuyor. Başlangıçta siyah renkte sunulacak olan 6760 Slide’ın daha sonra beyaz ve kırmızı renklerinin de çıkması bekleniyor. Nokia 6760 Slide için belirlenen fiyat 199 avro. Bunun üzerine vergileri ve büyük ihtimalle operatörlerin şart koşacağı sözleşme ücretlerini de eklemek gerekiyor.

Havlamayı insan diline 'tercüme' eden cihaz

Köpeğiniz size derdini anlatsın, ister misiniz?

Japon oyuncak üreticisi Takara Tomy, köpek havlamalarını insan diline 'tercüme' eden bir cihaz ürettiğini açıkladı.

Aynı işlevi gören Amerikan yapımı "Bowlingual'ın" benzeri olan cihazın yeni ve konuşan bir versiyon. Cihaz, mutluluk, üzüntü ve hayalkırıklığı dahil olmak üzere, altı duyguyu analiz edebiliyor. Sözgelimi köpeğiniz oyun istediğinde, alet 'Benimle oyna' diye sesli bir şekilde bunu tercüme ediyonr.

Firma sözcüsü Chie Yamada, "Köpek sahipleri bu aletle köpeklerinin dilinden anlamanın keyfini çıkaracak" diyor.

Cihazın köpek tasmasına takılı olan bir mikrofınu olan orjinal versiyonu 2002'de Nobel'e alternatif olarak verilen yeniden üretilmeyecek ve üretilmemesi gereken bilimsel çalışmalara verilen Ig Nobel ödülüne laik görülmüştü.

Yeni cihaz gelecek ay Japonya'da piyasaya sürülecek ve 212 dolardan satılacak.

Microsoft ve Google’a çalım atan adam

Bir zamanlar Microsoft’tan Google’a giderek Steve Ballmer’ı delirten Mühendislik Direktörü Mark Lucovsky, Google’dan da ayrıldı.

Mark Lucovsky’nin çalıştığı yeni şirket ise artık Vmware. Lucovsky hem Microsoft hem de Google için en önemli kişilerden biriydi. Microsoft’tan ayrılışı olay olan ve Steve Ballmer’ın sinirden küfürler ederek sandalye fırlatması basında yayımlanmış haberler arasında. Steve Ballmer’ın 5 sene önce bu kadar sinirlenmesinin sebebi en iyi elemanlarından birini Google gibi bir şirkete kaptırmış olmasıydı.

Lucovsky’nin etkisi neden bu kadar büyüktü peki? Çünkü Mark Lucovsky Windows NT’nin mimarıydı. Bu da demek oluyor ki Windows XP’ nin mimarıydı. Çünkü NT, Windows XP’ nin temeliydi. Kernel dosyalarının ve Windows API’ nin büyük bir kısmını yazan biriydi. Daha sonra Google’a geçmesiyle de Google API’leri yazdı, Google’ın arama motorunda da büyük emeği geçen Lucovsky şimdi Vmware’de.

Microsoft ve Google’a milyarlarca dolar kazandıran Lucovsky’nin Vmware’de neler yapacağı büyük soru işareti.

İnsanlar Mars'ta yaşayacak

Alman mühendis Jesco von Puttkamer, Ay’a yeniden yolculuk planının gerçekte Mars'ta yaşama hazırlık olduğunu söylüyor. ABD’deki yeni nesiller Mars’ta yaşam bilinciyle yetiştiriliyor.

Ay'a ayak basılmasını sağlayan Apollo programında görev alan Alman mühendis Jesco von Puttkamer, 1963 yılında ABD’ye göç etmiş. Puttkamer, 1974 yılından bu yana kısa adı NASA olan Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi’nin Washington D.C.'deki merkezinde kâinatın tümüyle keşfedilmesini öngören stratejiyi geliştiren çalışma grubuna başkanlık ediyor.

ABD’nin bir önceki başkanı George W. Bush'un astronotları önce Ay'a, daha sonra da Mars'a gönderme programında görev alan Alman mühendis, Bush döneminde kabul edilen hedeflerin yeni başkan Barack Obama’yla değişmeyeceğine vurgu yapıyor. Alman mühendis “bu hedeflerden geri dönüş yok” derken Amerika’nın uzayın derinliklerine fazlasıyla girdiğini, uzay uçuşlarının Mickey Mouse ve Coca Cola gibi Amerikan psikolojisinin parçası haline geldiğini savunuyor.

Neden yeniden Ay'a gidilmeli?

Mühendis Puttkamer, ABD'nin neden önce Ay sonra Mars'a gitmeyi planladığına şu sözlerle açıklık getiriyor:

“Ortalama bir Amerikalı ‘Biz aya gitmiştik neden yeniden oraya gidiyoruz’ diyor. Ancak bizim yeni teknolojilerin geliştirilmesi, yenilikçilik ve mühendislerin özgüven kazanmaları açısından Ay’a ihtiyacımız var. Ayrıca hemen Mars’a uçmamız mümkün değil. Çünkü bu planı geliştirmek bir hayli zaman alır, vergi mükellefi vatandaşlar ve basın bu süreçte hevesini yitirir. Yani Ay’ın gerçekten de bir işlevi var. Ay'a yeniden gideceğiz ve büyük bir ihtimalle geçici bir uzay istasyonu inşa ederiz. Apollo gibi, ama daha uzun süre kalmak üzere. Bu zamanı Mars’a uçmak için yeni bilgilerin edinmesi için kullanabiliriz. Yani önceden olduğu gibi bugün de temel hedef Mars'a gitmek.”

Gelecekte insanlığın Mars’a göç edeceğini de iddia eden Puttkamer, “İnsanlar Mars’ta yaşayacak" şeklinde kesin bir ifade kullanıyor. Bununla birlikte Alman mühendis, bu bilince ulaşmakta teknolojik birikimin yeterli olmadığını zihinsel olgunluğun da gerekli olduğunu vurguluyor.

Yeni nesillerin beyni yıkanıyor

“Yeni nesillerin Mars konusunda adeta beyinleri yıkanıyor” diyen Alman mühendis şu dikkat çekici bilgileri aktarıyor:

“Amerika’da bu çok bilinçli bir şekilde yapılıyor. Her okulda Mars göz önünde, her yerde Mars resimleri asılı, okullarda dersler uzay gemisi ve Mars odaklı. Böylelikle Mars’ı çok olağan gören yeni bir nesil yetiştiriliyor. Bir gün o dönüm noktası gelecek ve birisi çıkıp ‘ya biz bunca zamandır bunun hakkında konuşuyoruz peki ne zaman gideceğiz’ diyecek.”

Peki ABD’nin Ay’a hatta Mars’a uçma sürecinde Avrupalılarla işbirliği yapması mümkün mü? NASA yetkilisi Puttkamer umutsuz olduğunu söylerken şu anısını anlatıyor:

“Avrupa Uzay Ajansı ESA, Almanları, İtalyanları ve İngilizleri bir çatı altına toplamakta güçlük çekiyor. Biz de başta NASA olarak umudumuzu Avrupa’ya bağlamıştık. Ay’a birlikte uçabileceğimizi düşünmüştük. Bu konuyu onlara açtığımızda bize deli gözüyle baktılar ve “Önce tüm hükümetlere danışmalıyız. Bu da bir hayli zaman alır. Bir iki yıl içinde tekrar gelin’ dediler. Biz de o kadar vaktimiz olmadığını yanıtını verdik.”

Avrupa'nın uzay yolu

40 yıl önce Ay'a ayak basılırken sadece seyirci rolü üstlenen Avrupa, bugün uzay çalışmalarında epey söz sahibi. Ancak yine de atılması gereken bir dizi adım var.


İnsanoğlu, bundan tam 40 yıl önce Ay'a ayak basmıştı. Amerikalı astronot Neil Armstrong, 20 Temmuz 1969'da Ay'a ayak basarken, o zamanlar sadece seyirci rolü üstlenen Avrupa, bugün ise uzay çalışmalarında söz sahibi sayılır. Aradan geçen süre zarfında uzay çalışmalarında epey yol kateden Avrupalılar, ancak hala Ay'a seyahat etmedi. Yaşlı kıtanın günün birinde kendi Ay misyonunu hayata geçirip geçiremeyeceği henüz büyük bir soru işareti oluşturuyor. Avrupa Uzay Ajansı'nda ise çalışmalar son sürat devam ediyor.

Götürmek mümkün ama geri getirmek değil

Avrupa, uzay çalışmalarında daha önce olmadığı kadar iyi bir pozisyona sahip: Ariane roketleri pürüzsüz işliyor ve düzenli olarak uydu ve araştırma sondalarını uzaya taşıyor. Mars ve Venüs’ün yörüngesinde Avrupa Uzay Ajansı’nın uzay sondaları dönüyor ve dünyaya heyecan verici bilgiler geçiyor. Almanya’nın Bremen kentinde inşa edilen ve Uluslararası Uzay Ajansı’nın önemli bir bölümü olan Columbus laboratuvarında da astronotlar birçok deney yapıyor. Ayrıca Avrupa, tarihinin en büyük ve teknolojik bakımdan en gelişmiş aracını geçen yıl uzaya gönderdi. Kısaca ATV-otomatik taşıma aracı adı verilen insansız uzay gemisi, Uluslararası Uzay İstasyonu’na 10 tona kadar yük taşıyabiliyor. Ancak ATV malzemeleri uzaya sadece götürebiliyor ama geri getiremiyor. Alman Havacılık ve Uzay Merkezi yöneticisi Jan Wörner:

„Tasarım, Uluslararası Uzay İstasyonu’ndan malzeme nakliyatının bir süre sonra Avrupa'da üretilen bir taşıtla gerçekleştirilebilmesi. Özel sektör tarafından yaptırılan bir araştırmanın sonuçlarına göre, Ariane ile fırlatılabilecek ve işini bitirdikten sonra dünya atmosferine geri dönüp güvenli bir şekilde inebilecek bir kapsül inşa edilebilir.“

Böyle bir gelişim, Uluslararası Uzay İstasyonu'na yeni ve önemli perspektifler açabilir. Zira NASA, gelecek yıl uzay mekiği filosunu görevden alacak ve daha sonra yapılan deneyleri, madde örneklerini veya arızalı donanım parçalarını dünyaya geri getirmek için hiçbir imkan kalmayacak. Avrupa Havacılık Savunma ve Uzay Şirketi'ne bağlı olan ve ATV-otomatik taşıma aracının inşasından sorumlu olan EADS Astrium'un Genel Müdürü Evert Dudok, nispeten sınırlı bir çabayla, dünyaya geri nakliyatın mümkün olabileceğini söylüyor:

„Daha çok bir silindir biçiminde olan ATV’nin yani otomatik taşıma aracının yerine kapsül biçiminde bir yapı getirilebilir. Bu kapsül de, eski Apollo misyonlarında olduğu gibi dünyaya geri dönebilir. Bir paraşütle frenleme sağlanabilir ve açık denize iniş yapılır.“

Avrupalı astronotların ABD ve Rusya'ya bağımlılığı sona erebilir

Böyle bir kapsülün yapımında aşılması gereken en büyük teknik engel, atmosfere girerken aşırı sürtünme sonucu kapsülün yanmasını engelleyecek bir ısı kalkanının geliştirilmesi. Avrupa'daki sanayi sektörünün bu konuda başarılı araştırmaları bulunuyor. Kapsülün uzun vadede sadece malzeme değil, aynı zamanda insan da taşıyabilmesi ümit ediliyor. Avrupalı astronotlar bugüne kadar sadece ABD'liler ve Ruslar eşliğinde uzaya uçabiliyor. Alman Havacılık ve Uzay Merkezi yöneticisi Jan Wörner, otomatik taşıma aracının üzerinde yapılacak değişiklikler ile bu durumun değiştirebileceğini belirtiyor:

„Planın çıkmaza girmemesi için ikinci adımı da, yani, astronotların taşınmasını da gözönünde bulundurmak lazım. Önce malzeme nakliyatını başarıp, daha sonra bu tecrübelerden yararlanarak astronotların taşınmasını üstlenebiliriz.“

Avrupa, uzay çalışmaları konusunda liderliklerini sürdüren ABD ve Rusya ile arasındaki arayı teknolojik açıdan kapayabilecek kapasitede. Jan Wörner, şimdi siyasetçilerden destek beklediklerini kaydediyor. ATV’nin yani otomatik taşıma aracının daha da geliştirilmesi halinde, Almanya ve Avrupa'nın, kendilerini Rusya ve ABD'ye bağımlılıktan kurtarabileceğini söyleyen Wörner, gelecekteki projeler için de teknolojik açıdan yüksek performansa sahip ve cazip bir partner konumunda olacaklarını belirtiyor.

Ay'a uçuş gündeme gelebilir

Uzayda gelecekteki projeler arasında, tekrar Ay'a uçuş gündeme gelebilir. Almanya, zamanında planlanan Ay misyonunu bütçedeki darlık nedeniyle rafa kaldırmıştı, ancak bilim insanlarının Ay'a olan ilgisi aynı şekilde devam ediyor. Apollo misyonlarına rağmen, Ay'ın nasıl oluştuğu ya da yapısı hakkında daha cevaplanmamış birçok soru var. Eski Alman astronot Ernst Messerschmid:

„Apollo çok çabuk ve çok başarılı bir şekilde gelişti, ancak bu aynı zamanda yıllar boyu Ay’a gitmeyi hedefleyen tüm girişimleri de frenledi. Zira günümüzde herkes böyle bir misyonu tekrar hayata geçirmek için ne kadar büyük bir mali bütçe ve ne kadar güçlü bir irade gerektiğini biliyor. Uluslararası Uzay İstasyonu’ndan sonra atılması gereken ikinci mantıklı adım, tekrar Ay’a gitmek olacaktır.“

Uluslararası Uzay İstasyonu'nda elde edilen tecrübelerden de yararlanılarak, Ay yüzeyinde bir çeşit uzay istasyonu kurulması mümkün olabilir. Ancak Avrupa, güncel başarılarına yenisini ekleyemezse ve gerekli adımları atamazsa, uzay yolculuğu ve uzay çalışmaları konusunda yine geride kalacak ve Ay'a uçuşların ikinci büyük çağı başladığında yine seyirci konumundan öteye gidemeyecektir.

Amerika IBM'ye emanet

Amerikan Savunma Bakanlığı’na bağlı çalışan İleri Savunma Araştırmaları Projeleri Ajansı (DARPA-Defense Advanced Research Projects Agency), geleceğin süper bilgisayarını üretmesi için IBM’le 244 milyon dolarlık bir anlaşma imzaladı.

Günümüzdeki süper bilgisayarlardan 100 kat daha hızlı olacak olan yeni makineler gücünü IBM’in POWER işlemcilerinden alacak. IBM sistem p serisi sunucularından oluşacak yeni makinelerin, saniyede 10.000 trilyon (petaflop) işlem kapasitesini aşması hedefleniyor.

IBM, programlanması, yönetilmesi ve kullanılması günümüzdeki süper bilgisayarlardan çok daha kolay olacak yeni makineleri DARPA’ya 2010 yılında teslim edecek. POWER işlemci ailesinin gelecek sürümü POWER7 mimarisi üzerine kurulacak yeni süper bilgisayarlar, AIX işletim sisteminde çalışacak. IBM’in GPFS (Genel Paralel Dosya Sistemi), PE (Paralel Ortam), çok hızlı ağ bağlantısı ve depolama altsistemi gibi ticari kurumların da faydalandığı teknolojilerinden yararlanacak olan yeni makineler, biyoloji, nanoteknoloji ve ekoloji alanındaki bilimsel araştırmaların çok daha hızlı tamamlanabilmesini sağlayacak.

IBM, halen dünyanın en hızlı bilgisayarlarını belirleyen Top 500 Süper Bilgisayar listesindeki 500 makinenin 237’sine, yani %2547.4’üne sahip. Aynı zamanda dünyanın en hızlı birinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci bilgisayarlarının da üreticisi olan IBM’in Blue Gene/L isimli süper bilgisayarı, saniyede 280.6 trilyon işlem (teraflop) gücüyle, dünyanın en hızlı bilgisayarı unvanını sürdürüyor. Listede ilk 100’e giren IBM makinelerinin sayısı ise 44.

Almanya teknik dallarda kalifiye eleman arıyor

Krize rağmen, yüksek kalifiye iş gücüne talepte azalma yok. Örneğin matematik, enformasyon bilimleri, fen bilimleri alanında ve teknik dallarında kriz döneminde de uzman eleman sıkıntısı yaşanıyor.

Küresel mali ve ekonomik kriz, etkisini sürüyor. Bu etki özellikle artan işsiz sayılarında gözlemleniyor. Uzmanlar, gelecek yıl Almanya'daki işsiz sayısının beş milyona kadar çıkabileceğini tahmin ediyor. Özellikle kalifiye olmayan elemanlar, işlerini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya. Yüksek kalifiye iş gücüne talepte ise azalma pek yok. Örneğin matematik, enformasyon bilimleri, fen bilimleri alanında ve teknik dallarında kriz döneminde de uzman eleman sıkıntısı yaşanıyor.

Mühendislere talep aynen sürüyor

Ülke çapında çıkan gazetelerin iş ilanlarına ya da internette iş ilanlarının bulunduğu sayfalara bakıldığında göze hemen çarpan bir nokta var: Mühendislere talep aynen devam ediyor. Her alanda, ister makina mühendisleri için olsun, ister inşaat mühendisleri için, ilanlar iş fırsatlarından geçilmiyor. Gerçekten de matematik, enformasyon bilimleri ve fen bilimleri alanında ve teknik dallarda Almanya'daki şirketlerin krize rağmen yaklaşık 60 bin kalifiye eleman açığı var. Alman Telekom Şirketi yönetim kurulunun personelden sorumlu üyesi Thomas Sattelberger, bu alanların, bir ülkenin ekonomik geleceği açısından son derece önemli olduğunu belirtiyor:

"Fen bilimleri ve teknik dallardaki yenilikleri, Almanya'yı sanayileşmiş toplumlar arasında en büyük öncüler arasına yükseltti. Ve Almanya’nın geleceği de, matematik, enformasyon bilimleri, fen bilimleri ve teknik dallardaki yetkinliğinde ve buna bağlı olarak vereceği hizmetlerde yatmaktadır.“

Daha fazla gencin teknik dallara yönelmesi isteniyor

Bu konuda uzun süredir alarm zilleri çalan sektör, geçen yıl ülke çapında konuyla ilgili projeleri bir çatı altında toplayan ve koordine eden ortak bir girişim başlattı. Söz konusu platformun amacı, fen bilimleri ve teknik dallarda daha fazla gencin yüksek öğrenim görmesini sağlamak. Ancak bu zaman gerektiriyor. Uzay çalışmalarına meraklı bir lise öğrencisi, bir astrofizikçi olana kadar ortalama 10 yıl geçiyor. Ayrıca bir merakın, diplomaya dönüşmesi de epey engebeli bir yol. Alman Ekonomi Enstitüsü'nün istihdam uzmanı Hans-Peter Klös:

"PISA eğitim araştırmasının sonuçlarına baktığımızda, fen bilimleri ve teknik dallarda gayet yetenekli gençlere sahip olan Almanya’nın orta sıralarda yeraldığını görüyoruz. Ancak bir şekilde sıralamanın ortasındaki yerimizi, daha fazla üniversite öğrencisine, daha da önemlisi, daha fazla üniversite mezununa çevirmeyi beceremiyoruz.“

Üniversitede matematik, enformasyon bilimleri, fen bilimleri veya teknik bir dal okuyan her dört öğrenciden biri, öğrenimini yarıda bırakıyor. Bu yüzden üniversite mezunlarının sayısı, piyasanın taleplerine yetmiyor. İstihdam uzmanı Klös, en geç konjonktürün yeniden canlanmasıyla, bu açığın daha da artacağına dikkat çekiyor. Demografik faktör de önemli rol oynuyor, zira şu anda ilerleyen yaşları nedeniyle iş dünyasından ayrılan mühendislerin sayısı 60 bine yakın. Bu yüzden bazı işletmeler, teori ağırlıklı eğitim dallarının reformdan geçirilmesini ve öğrencilerin yükünün azaltılmasını talep ediyor.

İş dünyasından istihdamı kolaylaştırıcı önlemler

Alman Telekom Şirketi yönetim kurulunun personelden sorumlu üyesi Sattelberger ise, kriz nedeniyle ürken öğrenci adaylarına, meslek seçimi için sağlıklı bir bakış açısına sahip olmaları çağrısında bulunuyor ve fen bilimlerinden veya teknik dallardan mezun olanlar için iş imkanlarının her zaman mevcut olduğunu söylüyor. Sattelberger, şu anda konjonktürel açıdan zayıf olan sektörlerde çalışmayı hedefleyen mezunlar için bile, iş dünyasının istihdamı kolaylaştırıcı önlemler öngördüğünü hatırlatıyor:

"Burada üç olasılık görüyorum: öncelikle zekice hazırlanmış yönlendirme ve staj programları. İkincisi, şirketlerin işten çıkardıkları kişilere bir süre daha istihdam imkanı vermesini ve bu süre içinde yeni iş aramasına yardımcı olarak altyapıyı sunmasını öngören modeller. Üçüncüsü ise meslek içi eğitim ve kısa mesainin zekice koordine edilmesi.“

İş dünyası, Almanya'da iyi fikirlerin var olduğu konusunda görüşbirliği içinde. Ancak eğer mühendis açığı büyürse, gelecekte Almanya'nın uluslararası alanda rakipleriyle boy ölçüşmesi mümkün olmayacak.

Yüksek cep faturası İngilizler'i ayaklandırdı

'Sınırsız arama tarifesi' olmayan İngiltere'de cep telefonu operatörlerine karşı, 'tarifeyi yok edin' kampanyası başladı.

İngiltere'de Post Office (Posta İdaresi) bugün, cep telefonu operatörlerine karşı başlatılan bir kampanyaya katılarak arama esnasında gerçekleşen haksız fiyatlandırmayı karşı harekete geçiyor.
Cep telefonuna arama geldiğinde operatörün bunu bağlama/aktarma maliyetinin dakikada 1 penny olduğu ispatlandığı halde operatörler sebepsiz bir şekilde 4.4 penny tahsil ediyorlar. Bu da kişilerin birbirini ararken sabit hattı veya başka operatörü tercih etmesini engelleyererk haksız rekabete yol açıyor.

Bir çok ülkenin aksine cep telefonu kullanıcıları için "sınırsız arama tarifesi" olmayan İngiltere'de cep telefonu operatörlüğü 4 büyük firmanın (Vodafone, Orange, T-Mobile ve O2) tekelinde ve bu firmalar katı tutumlarından vaz geçmediği için tüketici mantıksız tarifler altında eziliyor.

Buna son vermek için Mayıs'ta başlatılan Terminate the Rate (tarifeyi yok edin) kampanyasında British Telecom ve yeni nesil cep telefonu operatörü "3", özellikle küçük iş yerleri ve bireysel kullanıcı desteğiyle büyük operatörlerin tarifeler üzerinde danışıklı döğüş şeklindeki tutumuna karşı sosyal bir dayanışma oluşturmaya çalışıyor.

Şimdiye kadar 40.000 kişinin imzaladığı kampanyaya destek verenler arasında 177 milletvekili de var.
Kampanya yetkilileri 500.000 sabit hat abonesi olan Post Office'in de katılımıyla (Posta İdaresi) güç kazanacaklarını ve fiyatları olması gereken düzeye çekeceklerine inanıyorlar.

Kök hücre kalp için de umut olacak

Kök hücre, farelerin kalbine yaradı.

ABD’nin Minnesota Eyaleti’ndeki Rochester Kenti’nde bulunan Mayo Clinic’te yapılan bir araştırmaya göre, kök hücre kalp hastaları için de umut olacak. Araştırmayı yürüten Andre Terzic ve ekibi, kalp krizi nedeniyle oluşan doku hasarını, bağ dokulardan elde ettikleri kök hücreyle tedavi ettiler.

Nükleer hücre programlama yöntemiyle, bağ dokusu ve yaraların iyileşmesini sağlayan “fibroblast hücreleri” kalp hücresine dönüşebilecek kök hücre olarak düzenlendi. Hasta farelere nakledilen kök hücreler, 4 hafta gibi bir sürede kalbin hasarlı bölgesinde iyileşme sağladılar. Journal Circulation’da yayınlanan deney, kalp nakline gerek olmadan hastanın kendi hücreleriyle hastalığı tedavi etmeyi amaçlıyor.

Türbede sırrı çözülemeyen yazıt

Van’ın Çatak ilçesi Görentaş köyündeki türbede bulunan mezar taşının üzerindeki yazının sırrı çözülemiyor.

Geçmiş dönemlerde Bağdat’ta yaşayan Şeyh Abdulkadir Geylani’nin oğlu Seyyid Muhammed Teyyar’ın mezarı olduğu iddia edilen, baş ve ayak uçlarına bırakılan mezar taşlarının üzerindeki yazıların hangi döneme ve ne anlama geldiği bilim adamları tarafından araştırılıyor.

İl dışından yaklaşık 900 yıl önce getirilen taşın üzerindeki yazı ile ilgili AA muhabirine bilgi veren Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Top, mezar taşı üzerinde incelemeler yaptıklarını belirterek, “mezar taşının üzerindeki şekillerin ne anlam ifade ettiği ile ilgili her hangi bir neticeye bugüne kadar ulaşamadık” dedi.
Yurt içinde ve yurt dışında Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait mezarları daha önceden incelediklerini anlatan Top, şunları söyledi:
“Bu şekilde Türk İslam dönemi içerisinde yapılmış şekil ve yazıya benzer eserlere rastlamadık. Bu açıdan bunların hala daha sırrının çözülemediğini ifade edebilirim. Bundan yıllar önce Amerikalı bir araştırmacı gelmişti. Bu taşı ona da gösterdik. Fotoğraflarını incelemek üzere ABD’ye götürdü. Oradan da bir netice alamadık. Bu taşlarla ilgili çalışmalarımız sürüyor. Dilbilimi açısından alfabelerin ne ifade ettiği konusunda şu ana kadar bir sonuç elde edilmiş değil. Orada kabri bulunan zatın Bağdat’taki Abdulkadir Geylani’nin neslinden olduğu biliniyor. Bu türbe çok ziyaretçi çekiyor. Yörede bir yatır olarak biliniyor.” Türbenin inanç açısından önemli olduğunu ifade eden Top, “mezar taşlarının üzerindeki şekillerin ne anlama geldiğinin tespit edilmesi gerekiyor. Dil bilimcilerin ve sanat tarihçilerin bu konuyla yakından ilgilenmesi gerekiyor” dedi.

KÖY 900 YIL ÖNCE KURULMUŞ

Türbede 35 yıldır gönüllü bekçilik yapan Mustafa Görentaş ise, türbedeki kişinin Şeyh Abdulkadir Geylani’nin öz oğlu olduğunu idda ederek, “Köy 900 yıl önce onun sayesinde kurulmuş. Buralar köy olmadan önce kervan yoluydu, bu zat da buraya gelip köyü kurmuş” dedi.

Görentaş, yazıtın bilim adamları tarafından sım sık incelendiğini, ancak şimdiye kadar bu yazının hangi döneme ve ne şekilde, neleri anlattığı yönünde kimsenin bilgisinin olmadığını kaydetti.

Yazıyı sese çeviren yazılım

Bilkent Üniversitesi'nde geliştirilen 'Turkon' isimli ücretsiz yazılım konuşma engellilerinin dili oldu.

Bilkent Üniversitesi araştırmacıları, konuşma engellilere yönelik Türkçe yazıları sese dönüştürebilen bir teknoloji geliştirdi.

Cep bilgisayarına yüklendiğinde kalıp cümleleri ve Türkçe yazıları seslendirebilen "Turkon" isimli yazılım, engellilerin çevreyle iletişimlerinin güçlenmesine katkı sağlıyor. Yurt dışında yüksek ücretlerle temin edilebilen yazılım, internet üzerinden ücretsiz kullanılabiliyor.

Bilkent Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Altay Güvenir, Türkiye’de yaklaşık olarak 270 bin konuşma engellinin bulunduğunun tahmin edildiğini bildirdi. Bir süre önce babası felç geçirdiğinden konuşma engeli bulunan bir kişiden aldıkları e-posta üzerine araştırmalarına başladıklarını dile getiren Güvenir, yurt dışında engellilerin, yazdıklarını sese dönüştüren teknolojilerle karşılaştıklarını anlattı.

Engelliler için özel olarak geliştirilmiş ve yüksek ses kalitesine sahip bu cihazların ekrana klavye ile yazılmış yazıları sese çevirebildiğini belirten Güvenir, bu cihazların yurt dışı ücretlerinin yüksek olduğunu belirtti.

Güvenir, daha önce görme engellilere yönelik hazırladıkları "oku" isimli yazılımdan Türkçe yazıyı sese dönüştürme konusunda bilgi birikimine sahip olduklarını ve bu teknolojiyi cep bilgisayarlarında çalışmak üzere uyarlayarak işe koyulduklarını söyledi.

Geliştirdikleri "Turkon" yazılımının engellilerin günlük yaşamlarını kolaylaştırabilmek amacıyla bir grup Bilkentli araştırmacı tarafından geliştirildiğini bildiren Güvenir, sistemin kullanımını şöyle anlattı:

"Sistemin üç temel kullanım şekli var: Hazır resim kalıplarının seslendirilmesi, hazır cümle kalıplarının seslendirilmesi ve kullanıcının yazacağı yazıların Türkçe olarak seslendirilmesi. Kalıplarımız lokanta, mağaza, hastane, taksi, duygu ve sık kullanılanlar olmak üzere 6 ana başlık altında gruplandı. Her bir ana başlık altında o konu ile ilgili hazır cümleler resimler halinde bulunuyor.

Ayrıca her ana başlık altında çeşitli kalıp cümleler de bulunuyor. Kalıp cümlelerin eksik yerleri farklı şekillerde doldurularak yeni cümleler elde edilebiliyor. Kişi, zaman kaybetmemek için bu resimlerden veya kalıp cümlelerden seçerek istediğini karşısındakine sesli olarak aktarabiliyor. Kullanıcılar bu ana başlıklar ve kalıp cümleler dışında da istedikleri yazıyı ekrana yazıp seslendirebiliyor. Böylelikle konuşma engelliler için gerekli olan sesli iletişim bu yazılımla sağlanmış oluyor."

Güvenir, görme engelliler için geliştirilen "Oku" sisteminin çalışmalarında yazılım devi Microsof’tan da destek aldıklarını bildirerek, bu sistem için geliştirilen Türkçe yazıyı sese dönüştüren sistemin Turkon sisteminde de kullanıldığını dile getirdi.

Turkon’un sadece konuşma engelliler için değil, aynı zamanda ziyaret eden yabancıların iletişimlerinde de kolaylıklar sağlayabileceğini ifade eden Prof. Dr. Altay Güvenir, "Turkon'un www.cs.bilkent.edu.tr/turkon/ adresinden ücretsiz kullanılabileceğini sözlerine ekledi.

'Spam'da dünya üçüncüsüyüz

ABD’li Sophos kuruluşunca gerçekleştirilen araştırmaya göre, dünyanın en çok "spam" (istenmeyen) mesajlarını yaratan 12 ülke arasında yüzde 15.6’lık bir payı ile ABD birinci oldu. "Kirli Düzine" olarak adlandırılan söz konusu 12 ülke listesinde Türkiye yüzde 5.2 payı ile üçüncü sırada bulunuyor.

Merkezi ABD’de bulunan bilgi teknolojileri güvenliği ve veri koruma şirketi Sophos tarafından gerçekleştirilen bir araştırma sonucunda bu yılın ikinci çeyreğinde en çok "spam" (istenmeyen) e-mail mesajları kaynağı olan 12 ülke saptandı. Sophos’un, "Kirli Düzine" olarak adlandırdığı söz konusu 12 ülkenin başında ABD bulunurken Türkiye üçüncü sırada yer alıyor.

2009 yılının Nisan-Haziran döneminde dünyada yaratılan "spam" e-mail mesajlarının yüzde 15.6’sı, ABD’den kaynaklanıyor. ABD’yi yüzde 11.1’lik payı ile Brezilya ve yüzde 5.2’lik payı ile Türkiye izliyor.

"Kirli Düzine" listesinde yer alan diğer ülkeler ve payları söyle: "Hindistan (yüzde 5), Güney Kore (yüzde 4.7), Polonya (yüzde 4.2), Çin (yüzde 4.1), İspanya (yüzde 3.4), Rusya (yüzde 3.2), İtalya (yüzde 2.8), Arjantin (yüzde 2.5) ve Vietnam (yüzde 2.3).

Diğer ülkelerin ise, Nisan-Haziran dönemindeki toplam "spam" mesajlarının ancak yüzde 35.9’undan sorumlu olduğu bildirildi.

Youtube zirvesi

Video paylaşım sitesi Youtube'un yetkilileri Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ı makamında ziyaret etti.

Youtube adına Cem Duna ve beraberindekiler, Bakan Yıldırım ile yaklaşık 1,5 saat görüştü.

Görüşmenin ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Duna, konuya ilişkin herhangi bir açıklama yapamayacaklarını belirterek, ''Görüşmelerimiz sürecek'' dedi.

Youtube internet sitesine erişim, 17 Ocak 2008'de Ankara 12. Sulh Ceza Mahkemesinin kararıyla engellenmişti. Bakanlık, Youtube'un güvenlik belgesi almasını ve vergi mükellefi olmasını da istemişti.

Dünya'yı bekleyen büyük tehlike

Uluslararası çevre örgütü Greenpeace kutuptaki buzulların görülmemiş bir hızda eridiğini bildirdi.

Uluslararası çevre örgütü Greenpeace, Kuzey Kutbundaki buzulların erime hızının daha önce görülmemiş bir seviyeye ulaştığını, 20 yıl içinde bölgede bulunan tüm buzulların yok olabileceğini bildirdi.

İtalyan haber ajansı Ansa'nın haberine göre, Kuzey Kutbunda araştırma yapan Greenpeace'e ait "Arctic Sunrise" gemisinde bulunan bir grup bilim adamı, yüzölçümü neredeyse Manhattan ile aynı olan devasa Petermann buzulundaki erimeyi inceliyor.

Bilim adamları tarafından şu ana kadar toplanan çarpıcı bilgilere yer verilen haberde, buzulun, debisi saniyede 50 metreküp olan 27 kilometre uzunluğunda bir nehir tarafından parçalandığı ve dibindeki erime hızının yüzeyindekinden çok daha fazla olduğu kaydedildi. Haberde, Greenpeace yetkililerinin, bu boyuttaki bir buzulun eriyip gitmesinin deniz seviyesinin yükselmesindeki muhtemel etkilerine dikkati çektikleri belirtildi.

Greenpeace yetkililerinin verdiği bilgiye göre, NASA tarafından yapılan bir araştırma da buzulların sadece küçülmediğini, aynı zamanda inceldiğini ve bu gidişle 2030 yılında Kuzey Kutbunda buzul kalmayacağını ortaya koydu.

2009'da Windows 7...

Sizce 2009'da kaç adet Windows 7 satılabilir?

Microsoft 2009 yılı bitmeden kaç adet Windows 7 satmayı planlıyor? İşte iddialı bir açıklama daha.

Microsoft, Vista tecrübesinden sonra Windows 7 ile geleceğe çok ümitli bakıyor. Microsoft'tan Bill Veghte'nin yeni işletim sistemi ile ilgili yaptığı açıklamalar da bunu son derece net bir şekilde gösterebiliyor. Veghte, Windows 7'nin son 20 yıl içerisinde kullanıcıları en çok heyecanlandıran işletim sistemi olduğunu iddia etti. Veghte'ye göre bu sadece yeni işletim sisteminin son derece kullanışlı olmasından kaynaklanmıyor, iddiasına göre hem XP, hem de Vista kullanıcıları son derece sorunsuz bir şekilde eskisini atıp, yeni sistemi kullanmaya başlayabilecekler.

Tam 16 bin iş ortağı ile birlikte Windows 7 için özel uygulamalar hazırladıklarını söyleyen Veghte, Windows 7 RC yayınlandıktan sonraki 72 saat içerisinde iki büyük ekran kartı üreticisinin Windows 7 sürücülerini hazırladığının da altını çizdi.

Fakat Veghte'nin asıl beklentileri satış noktasında. Veghte, 2009 yılı bitmeden tam 177 milyon adet Windows 7 satılmış olacağını tahmin ediyor. Şimdiye Windows Vista'nın 250 milyon adet civarında satıldığı düşünülürse bu yeni sistem için çok iyi bir başlangıç olabilir.

Chrome 3 Windows 7 ve XP de Test Edildi

Google'nın çıkardığı en son tarayıcı sürümü olan Chrome 3 , Windows 7 ve Xp üzerinde test edildi. En son sürümü v3 (3.0.193.1) kullanılarak yapılan test çok garip sonuçlar alındı.

Sonuçlara bakıldığında gayet iyi bir seyir izlediğini söyleyebiliriz.



Motorola Morrison

Motorolar Morrisson Görüntüleri İnternete Sızdı

Gün geçmiyor ki internete hala üzerinde çalışılan bir ürünün fotoğrafı sızmasın. Bu bazı şirketlerin politikası haline mi geldi bilinmez fakat, Motorola’nın bu yılın son çeyreğinde satışa sunulması beklenen Morrison adındaki telefonu, internete sızdı.

Android işletim sistemi fanlarının kurmuş olduğu sitede yayımlanan Motorola’nın Morrison adındaki telefonu sürüklenebilir tasarımı, QWERTY klavyesi, tahminlere göre dokunmatik ekranıyla dikkatleri üzerine çekmeyi başardı. T-Mobile için tasarlanan telefon, hem siyah hem mavi renkli tasarımıyla Motorola’nın gençlere yönelik yeni bir serinin peşinde olduğunu gösteriyor. Farklı renk uyarlamalarının yanı sıra Google Android işletim sistemiyle de bir hayli ses getireceğini düşündüğümüz ürün, şimdiden merakla beklediklerimiz arasında yerini almayı başardı.